en birinci yazarımız ayşe arman'a geçenlerde bir mail gelmiş. demişler ki, "efendim soyunup da cesurum demek kolaydır, yiyosa örtünün de öyle gezin!"
o da bunu ciddiye almışmış, hemen araştırmacı gazeteci kimliğiyle araştırmış "bir türbanlı ne yapar ne eder, bonesini nasıl takar, iğnesini nereye saplar" diye, arkadaşı demet'i de almış yanına, çıkmış nişantaşı sokaklarına..
hikmetinden sual olunmayan Yüce Rabbim.. bu lüzumsuzları da yaratmışsın ki kendi değerimizi anlayalım diye, değil mi?
her neyse, olaya bakalım şimdi. ayşe arman uzun uğraşlar sonucunda bir güzel örtündükten sonra, tesettürlü insanların aşağılandığı iddia edilen yerlerde fink atmaya başlamış. tanıdığı insanların yanlarına gitmiş, gözgöze gelmiş, hatta muhabbet etmiş çoğuyla ama onu tanıyamamışlar. neden? çünkü çok çirkin olmuş ayşe arman, kafasındaki "bez parçası"yla. ha bir de, türban takılınca gözlerdeki güzellik ortaya çıkıyor denilirmiş ya; o da tamamen kadınlara teselli vermek içinmiş.. katılıyorum, çünkü bütün kapalı kızlar yüzüne bakılmıycak kadar çirkin görünüyor. hıhı, evet.
ayşe arman'ın bu eylemi gerçekleştirme amacı açısından bakarak okuyunca yazısını, şöyle bir sonuç çıkıyor ortaya:
sevgili ayşe arman, nişantaşı, reina, ve diğer "karşı mahalle"lerde türbanla gezerken herşey güllük gülistanlıkmış. hee şey canım, bi kaç kişi "minnacıcık" bi küçümsemeyle bakmış, ama o zaten ufacıcık bişey yani.. hee bi de şey işte, adamın birine de bi kaç soru sorunca adam bunu azarlamış ama, o kadarı da olur yani nolucak... herşey güllük gülistanlıkmış.. hiç rahatsız olmamış ayşe arman..
amaaaaaaaaaaaaaaaa! gel gör ki bu güzel hanımefendi bir de sütun bacaklarını açıp, mini eteğiyle fatih ismailağa caddesinden geçmeye karar vermesin mi?? vermiş.. ow may gad, işte orası çok kötüymüş.. nasıl kötü bakışlar, nasıl aşağılamalar, ne acı şeyler.. bunlara maruz kalmış ayşe abla yaa, inanabiliyo musunuz arkadaşlar:( uff çok üzücü çok kötü olduk yaa.. halbuki türbanlı halde nişantaşında ne güzel karşılanmıştı, niye böyle ki bu insanlar :(
..............
şimdi bakın.. ismailağa caddesinde başına gelenlerle dalga geçmedim. ayşe arman'ın bizzat kendisiyle dalga geçtim az önceki paragrafta. yoksa, kim nasıl giyiniyorsa giyinsin, nereden geçiyorsa geçsin, kimse de ona karışmasın benim şahsi temennim budur.
ayşe arman insanı ismailağa caddesindeki küçümsemeleri, tiksintili bakışları ciddi ciddi anlatmış, içerlemiş buna, ama örtününce başına gelenleri kendisi küçümsemiş.. minnacık şeylermiş onlar.. acaba böyle görmesinin sebebi onun aslında kapalı olmaması mı? kafasına tekbir giyimden gelen bi eşarbı takmakla, macera olsun, demetle eğlenelim deyip dışarda salınmakla türbanlı kadınların ruh halini anlayabileceğini mi düşünmüş? düşünmedi tabi ki, ona macera olsun, gazeteye yazacak reytingi bol malzemeler çıksın, amaç bu. fakat sorun şu ki, bu konular hassas konular ve macera olsun diye kullanılmaması gereken konular.
velhasıl ayşe can, sen türbanı kafana geçirip kikir kikir gülersen, yapılan ayrımcılıklar karşısında kahkahalar atarsan, ismailağa'da da pislik olup çıkarsın. bu böyledir. sen koskoca (!) yazarken empati yapmazsan, onlar hiç yapmaz. hiç vızıldanma sonra.
ayşe arman için bi dipnot: bone kulakların arkasından bağlanır ablacım, kulaklarını boneyle kapatıp sonra "seni duyamıyoruum lalalalalalaaa" deme bidahaki sefere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder