Welcome

21 Ocak 2011 Cuma

Biscolata Starz Reklamı

Merhaba Blogmania kuzuşişleri..
Ben geldim, yazar oldum. Ukturk reis beni yazarlığa aldı sağ olsun.


Biscolata Starz reklamını gördünüz mü bilemedim ama görmediyseniz görün istiyorum.
Youtube linki burada. Alternatif link de burada

"Hayatın tadını bilen kadınlara" demiş, güzel de demiş. İlk defa sadece reklamı nedeniyle bir ürün alacağım sanırım. Üstelik çikolata da sevmiyorum. Gerçi Şölen yaptı mı her şeyi güzel yapıyor zaten. Sayesinde çikolatayı sevmek üzereyim.

Kadınlara yönelik erkek bedenli göze hitap eden hoş mu hoş bir reklam yok diye çığrınıp duruyordum. İhtiyacımız olan şey Biscolata reklamı imiş meğer. Üşenmiyorum, oturup reklamı izliyorum. 
Biscolata yediğimi hayal ediyorum da, reklamın sonunda kendinden geçmiş bir halde bisküvi yiyen kadın gibi olacağım kesin. O güzelim erkekler bir bir gözümün önüne gelecek, hepsi benim için çalışıyor, benim mutluluğum için, beni beslemek için çalışıyor kaslarına kurban olduklarım. 

Sosyal medya dediğimiz güzellikte de sayısız olumlu yorum yapılıyor reklam hakkında. Kadınlarımız, güzel kadınlarımız büyülenmişler kaslı erkeklere. Reklam, sosyal medya kadınlarından tam not aldı kanımca. Erkekler ise pek sessiz, kıskanıyorlar belli ki.

Televizyonda şöyle cillop gibi erkek görmeyeli uzun zaman olmuş galiba, reklam sayesinde anladım ben de. 
Ee hadi bakalım, ne yapıyoruz şimdi?
Hemen Biscolata Starz almaya gidiyoruz. Yerken de yakışıklı mı yakışıklı mı kaslı mı kaslı sempatik mi sempatik erkekleri hayal ederek Biscolata yiyoruz.

Not: Yeminle reklam parası almadım. Ama göz kırpan erkeğin numarasını bana ulaştırabilirler, hayır demem.
Not2: Yazıyı sabahın köründe yazmıştım, ne olduysa oldu ve birden sosyal medya Biscolata'yı keşfetti. Erkeklerin yorumları ise Youtube video altı yorumlarından farksız. Yok efendim Türkiye'de böyle erkekler yokmuş, çok beklermişiz, sonunda yine göbekli Türk erkeklerine kalacakmışız. Biz de bu yakışıklıları evlat edinelim demiyoruz ki bakmak parayla mı kardeşim alla alla, siz de yakışıklı olun size de bakalım, yok ama nerdeee.. Adamlar yakışıklı işte, çatlasanız da patlasanız da cillop gibi herifler işte. Ohhh yarasın hanımlar.. 
Devamı >>

Kızların kalbine giden 5 kutlu yol

Merhaba, bu yazıyı yazıp yazmama konusunda çok düşündüm. Hatta emin olamadım rüyaya yattım ama rüya görme özürlüsü bir olduğumdan göremedim hiçbir şey. Shett :) Ama cesaretli bir blogger olduğumdan mütevellit yazmaya karar verdim. Hazırım, umarım sizler de hazırsınızdır inşallah (anlatım bozukluğu var) ... Ben de iyiyim sağolun, eee ne diyorduk hımm "kızların kalbine giden 5 kutsal yol ile ilgili erkeklerin üretmiş olduğu 5 varsayım" :) Bu yolların bazısı toprak, bazısı asfalt, bazısı duble yol (tayyip yapmış). Durmak yol yol'a devam :)


1. Kuyumcu, Tek taş yüzükçü, Beşi bir yerdeci, Trabzon burmacısı...

Başlıkta gördüğünüz gibi bu böyle gider. Mesela bunların üstüne tria pırlanta yüzüğü, kolyesi, küpesi falan da eklenebilir. Bitmez ama kızların kalbine giden yollardan biridir. Bunu unutmamak gerek. Tak tek taşı böyle kocaman taşlısından bilmem kaç karat. O kalp damarları var ya kocaman olur böyle 5 şeritli otoban, hız sınırı yok, süratle kalptesin. 5 saatlik yol olur sana 1 saat. Hızlı tren halt etmiş bunu yanında :) Mücevherin gücü adına:P Üstüne evlenince bir de trabzon burması böyle kocaman bir şey :) of off o kalp hiç kapanmaz, onlara baktıkça seni hatırlar, sever. Ama fazla alıştırmamak gerek, ocağınıza incir ağacı, erik ağacı veya şeftali ağacı falan dikebilir bu yüzükler sonra öhömm :P

2. Sütlü, sütsüz, az sütlü, çok sütlü Çikolata

Kızlar çikolataya bayılır. Kim sevmez ki, ben de severim. Ama kızlar daha çok sever. Belki de rol yapıyorlardır bilemiyorum ama hangi kızı görsem hep şu modda, "ayyy çikolata için ölebilirim, ama kilo yapıyor yaaa". Bu durumda hemen kıza hayır canım gayet güzelsin çikolata yedikçe daha da güzelleşiyorsun o yanakların böyle daha da al al oluyor gibisinden şeyler demek gerek ki kız çikolata yesin, mutluluk hormonu salgılasın, enerji dolsun :) Yaa gerçekten kilo alırsa diye endişelenmeyin size kız mı yok ya aaa :P Çikolata seven kızlarımıza hediye olarak daha önce tatmadığı çikolatalardan hediye etmeniz pek önemli, kalp damarlarını açar, sağlığa çok faydalı :)

3. Jeep, otomobil, motosiklet...

Bu her kızın kalbine giden yolu açmaz. Bazısının yolunu otoban yapar hemen, bazısının yolunu topraklıysa asfalt yapar, bazısını ise hiç etkilemez. Etkilenmeyen kısım bizi ilgilendirmiyor. Hah :) Onlar otobüse devam, kışın üşümeye devam, hasta olmaya devam (damardan girerim:P) Her araba her kızı etkilemez, işte bazısının alt sınır bir mercedes bmw iken bazısının alt sınır ise bir şahin bile olabilir. Ayağımı yerde kessin yağmurda kalmayayım da düşüncesi yatar bunda. Ben kız olsam en az hımm mesela hyundai almadan gelme yanıma derim. "Şahine binecek kız değilim ben, kliması bile yok yeaaa ayyy vıcık vıcık" :P

Ama az da olsa çok da olsa bir 4 teker etkiler klabe giden yolları, OGS geçişi yaptırır, işleri hızlandırır :P Arabanın kalitesine göre işte KGS falan da olur bu geçiş. Köprülerde nakit geçiş kalktığından arabası olmayan giremez İstanbul'da o kalp yolllarına, yağ bağlar o yolları tıkanır nan haha. İstanbul kızları işte ah ahh, Ankara kızı öyle mi ne cefalara katlanır :P İzmir'in kızları hakkında da atıp tutmak istiyorum ama tanımıyorum, ama tanışmak istiyorum hihi :P (arabam var İzmir yollarında yağ gibi akar ona göre dizayn edilmiş hehe)

4. Sahip çıkılmak, kıskanılmak, sarıp sarmalanmak.

Kızların kalbine çıkan en büyük yol. Taa yüzyıllardan beri. Zamanında bu yolları eski yunanda IV. Kaanilates yaptırmış günümüze kadar gelmiş. Öyle hiç sahiplenmeyen, uzak duran, onu savunmayan, sarılıp kucaklamayan, mezhebi geniş olan, onu kıskanmayan, hasta olduğunda ona çorba yapmayan oğlan çocuğunu ne yapsın kızlar. Ayyy sen de erkek misin, ben daha erkeğim diye çıkışabilirler. Gayette haklıdırlar. Ama onu sahiplenirsiniz, kıskanırsanız (aşıraya kaçmadan) o zaman o kalp yolları sorgusuz sualsiz cennetine alır seni. Vallahi en büyük yol bu, göz ardı edilemez. Hatta tek başına bile yeterli, diğerlerine gerek bile kalmaz. Sevmek ve sevilmek kadar daha üstü bir değer var mı, bir araba ile iki kuruşla karşılaştırılabilir mi :) Hımm düşünmek gerek 1 trilyon mesela hımm ehe :P

5. Büyükşehir çalışıyor, kazı çalışması, bitmeyen yollar, çukura düşen tekerler...

Hiçbir şey o yoldan geçmez. Kalbe gitmek imkansızdır. Hiçbir şey memenun etmez kızları. Ağzında kuş tutsan "ayy yaa onu kardeşim Memoş bile yapıyor hadi şimdi tek elle amuda kalk, gömleğini çıkar sonra da 10 takla at" diyebilirler. Hep diğer arkadaşlarının sevgililerini örneklerler size. Mesela, "Selin'in sevgilisi Rıza hiç böyle değil ama ya sen, ben bunları hak etmiyorum ühühühüüü" Kalbe giden yolda bir aşamayı geçersin evet tamam diyeceğin vakit bir çukur çıkar teker patlar. Kalbe giden yol hep çalışma altındadır, o üstgeçitler bir türlü bitmez:P Zordur azizim zor, anlamak daha da zor.
*
Kızların kalbin giden 5 yolu açıklamış olduk. Bunların hepsi dediğimiz kabul görmüş 5 teori, benim görüşlerimi yansıtmıyor :P Yani genel erkek görüşleri. Ekibimizle 100 kişiye sorduk bu cevapları aldık :) Ben 4 diyorum :P
Devamı >>

19 Ocak 2011 Çarşamba

Burcu Esmersoy'u sevmemek için 5 sebep!

Merhaba, geçen hafta twitter'da en sevdiğim kız isimlerini yazmıştım sonra da sarışınlar beni hipnotize ediyor kendimi kaybediyorum demiştim. Tribünlere oynamıştım. Ahh gençlik! İşte Merve, Burcu, Zeynep, Ayşe isimlerini falan seviyorum demiştim. Ama bu durum Burcu Esmersoy isimli çakma sarışını (soyadına bakınız, Esmersoy kesin çakma, soyu esmer nan!!) tvde orada burada görene dek sürüyor. O an o Burculara olan aşkım, sarışınlara olan kara sevdam yok oluyor, çok üzülüyorum :( Burcu ismine olan sevgimi kıskanan çeşitli çevreler var sanırım. Organize işler bunlar! Mesela, daha önce Burcu Güneş isimli kadını sevmediğimden bahsetmiş, büyük kitlelerin desteğini arkama almıştım öhömm. Çeşitli çevreler tarafından Burcu ismine olan sevgiyi azaltma çabaları bunlar, Nazan ve Handan kardeşlerin oyunları bunlar!


Çoğunuzun Burcu Esmersoy denildiğinde yumruklarınızı sıktığınızı hissediyorum!! Burcu Esmersoy! Bakınız bir daha dedim parmakların saflarını sıklaştıralım. Bur.. hehe şaka bu kadar yeter :P Nedir bu Burculardan çektiğimiz. Bir de mesela "Burcucum çok güzel çıkmışsın" hadisesi var, evlerden ırak:P Neden Burcu Esmersoy isimli şahsı sevmiyoru(z)m daha anlaşılır olması için maddeler halinde açıklayacağım öhömm.

Burcu Esmersoy'u sevmemek için 5 büyük neden nedir diye halka sordum objektif bir yazı olsun diye. Halk ne derse o! Big "PR"oblem!

1. Havalar çok soğuk, üşüyorum - Ankara'dan Ahmet Ç.

Geçen gün gece dışardaydım eldivenlerimi unutmuşum elimde de bir çanta var ağırca biraz. Bir elim dışarıda, diğeri cebimde biri üşüyor, biri sıcak. Arada el değiştiriyorum, söyleniyorum falan. O an aklıma Burcu Esmersoy geldi. Heralde biraz biraz ısınayım istedi melekler, hülyalara dalayım istediler (ne iyi melekler var), çok mu şey istedim, işe yaramadı. Buz gibi hava kazandı, Burcu kaybetti, etkili olamadı gol yollarında. Son vuruşlarda etkisizdi. O an terkettim onu, acıklı oldu sonu ama mecburdum. Hava soğuk zaten bir de Burcu dondum! Göründüğü gibi değilmiş. Televizyon şişman göstediği gibi sıcak da gösteriyor galiba:( Yüce Tanrı'm! Bunun üzerine oturdum aşağıdaki dizeleri yazdım, gerçeği tercih ettim, veda ettim ergen hayallerime ve üşümeye devam ettim ama ölmedim "♥Ü$üЧQЯum , hαvα sQğuK fàĿàη i$Tè, SıKı sıKı giЧiηDim αmα Чiηè Dè... àηĿα , mèvzu Kı$ DèğiĿ, Sèηin sQğuKluğuη, DQηDum Làη!!.♥"

2. Pizza sevmiyorum - Urfa'dan 35'lik Hikmet

Pizza'yı sevmiyorum ben. Sanırım Burcucum pizza reklamında oynamış, geçen gördüm bacaklarından tanıdım. Hatta dedim bizim Rıza ile Fiko'ya. "Oğluumm bu kesin Burcu, o sol dizdeki kıvrımı gördün mü" diye. Nerede görsem tanırım o dizleri, dans severiz bizler arkadaşlarca, valssiz, tangosuz yaşayamayız biz! Neyse ne demiştiniz... Hıı manken model Burcu pizza reklamında oynamayacaktı çok darıldık biz "Öz Urfa Kebap Salonu" çalışanları olarak, kendisini buradan kınıyoruz! Dans etsin o hep. Kendisini belki bizle bir salsa falan yaparsa affedebilir yeniden sevebiliriz. Yoksa bizi kaybeder, kendisi bilir biz de yeniden Yeliz Yeşilmen severiz!

3. Sporu seviyorum - İstanbul'dan Asabi Rıdvan

İçimdeki spor aşkı hiç zaman bitmeyecek. Küçük yaşlarda başlayan bu sevgim sadece futbol ve basketbol gibi popüler sporlarla değil her türlü amatör sporlara da yönelik. Ama Burcu Esmersoy'un bu içimdeki spor aşkını katletmesinden nefret ediyorum. Bir de dalga geçer gibi spor aşkı diye programda sunuculuk yapıyor bu kadın. Ağlamaklı oluyorum :( NTV'nin türk sporuna yaptığı katkıların yanında böyle katliamları da mevcut! Gördüğüm an kapatıyorum açıyorum yemekteyiz izliyorum. Düşünün içinde bulunduğum ruh halini, sevdiğin şeyi izleyememek ne kadar kötü :( Burcu'ya bir abisi Rıdvan olarak tavsiyem Acun'un programlarında kalması. Biz spor sevdalılarını rahat bıraksın, iki kuruşluk zevkimizi bozmasın rica ediyorum.

4. Scarlett Johansson sevenler derneğine üyeyim - Rize'den Dursun

Bu 35'lik ablayı sevmiyorum çünkü bir Scarlett Johansson sevenleri derneği üyesiyim. Kendisi zamanın birinde buradaki röportajında "Scarlett'e güzel diyen bana demesin kardeşim" demiş. Dernek olarak tepkimiz o zamandan beri sürüyor kendisine. Çok mu güzel sanıyor, hint kumaşı mı sanıyor kendisini. Yani şimdi ukturk kardeşim akıl var mantık var oynat uğurcum bak kim daha güzel, kim daha balık etli, kim daha sıska, kim daha çıtır kim daha yaşlı. Lütfen ama ya Scarlett'e uzanan eller taş olur taş. Fark çok açık birine dünya hayran diğerine ise "nefes alsa yeterler" hayran! Burcu'ya olan tepkimizi her platformda dile etirmeye devam edeceğiz. Bir Scarlett kolay yetişmiyor, yedirmeyiz!

5. İbrahim Tatlıses'in yönetmenliğini beğenmiyorum - Bursa'dan Yalçın

Burcu zamanında biliyorsunuz Azeri Günel'in Didem isimli şarkısının kilibinde oynamıştı. Yönetmen koltuğunda İbo Tatlıses var. Malesef ben ibonun yönetmenliğini beğenmiyorum. Özellikle o klip değişik el hareketleri falan, garip. Burcu'ya olan sevgim o klibi görene kadar sürdü. Mesela Mahsun Kırmızıgül falan yönetseydi klibii hala sevebilirdim Burcu'yu! Zaten antipatik gelmeye başlamıştı bana, bahanem oldu. İbo sebebi oldu. Benim sevgimi kaybetti. Büyük bir kayıp Burcu için! Saçları da siyahmış onu da gördüm, çakma sarışınmış. Bu kadar hayal kırıklığı yeter benim için daha fazla konuşamayacağım sanırım.
*
Bu kadar. Cevaplardan çıkaracağımız sonucu yazalım, sonra da çayımızı içelim soğumadan :)

1. Soğuk, buz gibi, ayaklı buzdolabı, Türk eskimo, çorapsız gezmesin üüşütür hasta olur. 3 çocuk istiyormuş bir tane bile olmaz!
2. Pizzacı, sunucu, dansçı, oyuncu, manken, magazin güzeli.
3. Önce (Seviyorduk) sempatik spor spikeri, sonra (Nefret ettik) medyatik seksi sunucu!
4. Kendini beğenmiş, hayal dünyasında yaşayan barbie'msi, her geçen gün daha da antipatik bir hal alıyor.
5. İbrahim Tatlıses, Hıncal Uluç, Ümit Karan.

Burcu yeaaavrumm. (Burhan Altıntop)
Devamı >>

15 Ocak 2011 Cumartesi

Blogleaks 2 | blog aleminde kim kimden hoşlanıyor?

Merhaba, Assenge'in TR şubesi olan ben ve ekibimin ilkini Aralık ayının birinci gününde gerçekleştirdiği Blogleaks'in sıra geldi ikincisini yazmaya. İlk yazımızda yaşını saklayan blogcu teyzeleri ele almıştık, tek tek onları ifşa etmiştik. Karanlıklar aydınlığa kavuşmuş ve bunun sonucunda bir çok teşekkür e-postası almıştım. Bu kez de blog dünyasında çok merak edilen kim kime aşık, kim kimi seviyor, onun için deli oluyor, kimler kime platonik... gibi konuları ele alacağız. Bu kez daha bir sarsıcı olacak, iki blogcuyu birden idare edenler ortaya çıkacak. Her şey daha şeffaf bir blog alemi için...

Bi Dost -->>> Her Boku Bilen Adam (HBBA)

Evet, bu bilgi ilk defa bizde, BlogMania'da. Başka yerde yok! Bi Dost, çok saygı değer şirin bir blogger kardeşimiz. Aynı şekilde HBBA da öyle. Aynı zamanda pek popüler falan. İşte bi dost isimli blogcu arkadaşımız da HBBA'nın süpersonik yazılarına ve bu popüleritesine daha fazla karşı koyamamış sanırım. Tweetlerinde bahsettiği kişi HBBA diyorlar kulislerde. Ben demiyorum öyle duydum! Dedikodu kazanı kaynıyor:P Dikkatimi çekmişti bu durum zaten ama belgem yoktu, sonunda gizli bir tanık bana aşağıdaki ekran alıntısını gönderdi. HBBA yakışıklı mı diye sormuşlar, cevap ise yakışıklı değil sempatik. Yani çok tatlı ayy bir şirin bir şirin demek istiyor. Daha açılamamış sanırım ondan, utanıyor. Buradan dedikoduların boşa olmadığını anlıyoruz. Artık HBBA'nın da haberi olduğuna göre, bilemiyorum ne olacak...haha :)



Damat Ferit ---->> Mia Wallace

Yılın bombası!! Damat Ferit yine rahat durmuyor. Bir çok blogcu kızımızın duygularıyla oynayan damat yeni hedef olarak kendine pek sevgili cici blogcu Mia'yı seçmiş. Dediğine göre Mia'nın yazılarına hasta olmuş. Mia hakkında yazılarından başka bir şey bilmiyormuş, ee nasıl aşık oldun diye sorduklarında ise "ne var canım tanırız zamanla, önemli olan insanlık" demiş. Abayı yakmış, çok güzel bence deyip deyip dolanıyormuş, rüyasında görmüş. Bunun üzerine gittik Mia'ya sorduk, böyle böyle dedikodular var ne diyorsun diye. Mia gayet soğukkanlı bir biçimde "ayyy ona mı kaldım ben, lütfen ama hiç uğraşamam, davul bile dengi dengine. Beni başkalarıyla karıştırdı galiba. Ama çok aşıksa kıyamam ya, ben aşktan anlarım gelsin bir bakalım hal ve gidişine ama 3 kışlık 1 yazlık isterim bir de araba, o zaman belki yanii kesin değil yine de prensiplerim vaar" Bakalım damat ferit bu imkansız aşkına bir karşılık bulabilecek mi? Gelişmeler burada olacak:p

Tüm Blogcu Olan ve Olmayan Kızlar ---->> Can Direkli

Blog dünyasının yakışıklısı olarak nam salmış. Aynı zamanda bir moda blogcusu olması onu daha da cazip kılıyormuş. Gittik ekimizle birlikte, Can'a sorduk ilgi ve talep nasıl diye blog dünyasından? Bize dediğine göre her gün bir çok kez "Caaaaaan benimle evleeen" diye geliyorlarmış. "Çok yakışıklısın, ayy kurabiye gibi çocuk, analar neler doğuruyor" gibi şeylerle maruz kalıyormuş. Seçmek zor oluyor mu sorumuza ise cevabı, "yok ya ne zor olacak önce etrafımda bir çember yaptırıyorum diziyorum karşıma hepsini, alıyorum şişeyi elime çeviriyorum kime gelirse ona evet diyorum. Çok heyecanlı!"

Ukturk ---->> Ella, Efsa

Herkesi yazıyoruz kendimizi de yazalım değil mi? Sağda solda dedikodusunu duyacağınıza ben kendim yazarım hıh! Öncelikle Efsa'ya olan aşkımdan bahsedeyim. Bu bildiğiniz aşk değil ben onun dizelerine, söylemlerine aşık oldum. Beni besliyor her gün yazılarıyla, yaşam kaynağım. Öyle bir aşk yani:P Kim aşık değil ki ama en çok ben, en çok ben, saksı değilim ben!

Ayrıca baktım yıllardır böyle yalnız yalnız zaman geçmiyor ben de yeni aşklara yelken açmak istedim. Şöyle bir tarama yaptım blog aleminde. Yalnız bir güzel aradım, gökte aradığımı hemen yan blogda buldum. Ella. Önce çeşitli allem ve kallem yöntemlerle iletişim kurdum, çok zor oldu ama başardım ve ilmek ilmek işledim hatta gittim tektaş aldım ona ben, dedi baba "çok geç kaldın tek taşımı kendim aldım tek başıma kendim taktım hahay deyip fizyden Nil şarkısı gönderdi bana, üç taş alsaydın olurdu belki diye de ekledi. O zamandan beri çok kötüyüm ama alışacağım inşallah bu duruma :((

Ayrıca;
Loana <----> Rectoa
Korhan <-----> Küfkedisi bilinen gerçeklerimiz :)

Yazı bitti de korkuyorum, hemen uyumalıyım, biraz da ortadan kaybolurum tamamdır :P
Devamı >>

13 Ocak 2011 Perşembe

Final haftalarında blogcuların ruh halleri

Merhaba, öğrencilerin yılın belli zamanlarında büyük bir heyecanla ve sevinçle ellerinde konfetileriyle karşıladıkları final haftaları başladı, hepsi bitmeden yetiştim sanırım:P 2006 yılında mezun olmuştum ben üniversiteden, hey gidi yıllar. Yaşlandım. O zamandan beri ne final, ne vize ile işim var. Ama buna rağmen blog yazmaya başladığımdan beri hiç bir final haftasını kaçırmadım. Sağolsun finallerle cebelleşen genç (ben de gencim) blogcu arkadaşlarımız yazdıkları hiddet ve şiddet dolu yazılarla haber veriyorlar senelerdir bana bu kutlu zamanları:P


Bu sene de pek bir hareketli yine bloglar, ben de buna kayıtsız kalamadım. Finaller yüzünden blogcu arkadaşlarımızın neler çektiklerini hiçbir masraftan kaçınmadan gittim bloglarında inceledim. Gerçekten çok hüzünlü final haftası hikayeleri ile karşılaştım, kah üzüldüm kah ağladım kah isyan ettim bu çektiklerine.... desem de inanmayın, çok eğleniyorum ben o yazıları okurken, öyle bir şiddet içeren hisle yazıyorlar ki o anki sinir harbini hissediyorum tüm hücrelerimde. Tam bir psikopatlık ruhu var o satırlarda. O heyecanı seviyorum:P Çok iyi bir gözlem(e)ci olduğumdan hemen teşhisi koydum onlar hakkında, çeşitli örnekler seçtim 4 ruh hali belirledim, açıklacağım bunları öhömm :)

- Sevgili Final, nasılsın? http://kayipruhlukediler.blogspot.com/2011/01/sevgili-final-haftas.html

İşte bu örnekte de gördüğümüz gibi bazı arkadaşlarımız final haftasına mektuplar yazarak içindeki sıkıntıyı dile getiriyor. Çok hüzünlü bir tablo gerçekten. Aynı zamadan şizofrenik bir durum :(( Mektup aracılığıyla final haftasından olan beklentilerini dile getiriyorlar kendilerince. Biraz tatlı sert bir uslupla, "artistlik yapma, adam ol, tatsız sürprizler yapma bana" diye tehditler eşliğinde. Mektup ile final hafasına gözdağı vermeler bak bak bak:P O kadar büyük bir bir nefret var gördüğünüz gibi finallere karşı. Halbuki altı üstü sınav cık cık:P Bu mektubun bir de şiir, mani versiyonu var. Onlar daha bir sert. Ben sana ne ettim final haftası diye başlayan arabesk şiirler. Ama mektup çok güzel olmuş, hani final haftası canlı bir şey olsa aşık olur bu güzel dizelere ehe:)

- Leylim Ley http://pembemissbone.blogspot.com/2011/01/final-gelirgecirir-ley-ley-limi-limi.html

Bu hikayemizde tembel bir öğrencinin final haftası hikayesinden bir kesit. Kendisi diyor ben demiyorum ve 6 senede bitireceğim keşke tıp okusaydım gibi çeşitli espriler yapıyor kariyeri üzerine. Okul ile şaka mı olur :P Hatta iş hayatına iki yıl geç atılmış olmanın bana kaybettirecek bir şeyi yok şu anda diyooor. Aaaaa!! Bir de bence vardır kaybettirecek bir şeyi diyen saygı değer okuyucu da "gıcık bak yüzüme! Bu benim hayatım tamam mı!" diyoorr! Aaaaa :) Demek ki hafif derslerden uzak blogcu arkadaşlarda böyle rahatlatıyor kendilerini hımm, değişik bir final haftası vakası:P

- Balataları yakmış!
http://bitlipirelibirminikkedi.blogspot.com/2011/01/yeap-yeap-balatalar-yaktk.html

Bu blogcu arkadaşımızda final haftasında yaşadıklarını resm etmiş. Yaratıcılığını konuşturmuş. İçinde bulunduğu psikolojik durumu çizdiği ahanda şu aşağıdaki resimden görebiliyorsunuz sanırım:P Çok değişik bir ruh hali bence cinli perili resimler çizmek. Burda da final haftasının öğrenci arkadaşlarımızın zihinlerinde açtığı yarayı görmek mümkün bu resimde. Bence bu yaratıcılıkla harcanıyor buralarda kendisi:P Cin'in adı da Osman. Kesin erkek arkadaşıdır kesin!! :P


- Çökmüş! http://bidosttt.blogspot.com/2011/01/cokuntu.html

Bu kızımız da sınav haftaları ile meşhur. Sınav zamanı geldiğinde her yerde "ayy benim sınavım var, çok çalışıyorum, çok çalışmam lazım, çalışamıyorum, aklım başka yerlerde ama ders çalışmam lazım, istersem atom mühendisi bile olurum, abimden çikolata istedim almadı o yüzden ders çalışamıyorum " gibi söylemleriyle beni benden alıyor. İşte yukardaki yazısında da çöküntü başlığını vermiş, o yazıyı yazacağına otur iki satır daha oku değil mi? Haksız mıyım. Haksızsam haksız deyin:P Sınav zamanı blogcu ruh hallerinden en karmaşık olanı da bu. Bunlardan çok fazla var, ne olduğunu anlayamıyorsunuz çalışkan mı tembel mi, lütfen lütfen daha açık olalım. Dedikodu yapamıyoruz :P

Eveeeeet, durum bu. Allah başka dert vermesin gençler. Final dediğin nedir, gelir geçer. Sen, ne olacak bu Fenerbahçe'nin hali ondan haber ver :) Sürç-i lisan ettiysek affola ayrıca:P
Devamı >>

10 Ocak 2011 Pazartesi

Maslow İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisi ile kız tavlamak

Merhaba çok "bilimsel" bir yazı ile beraberiz. Hep duyarım sağdan soldan, ondan bundan, çoluktan çocuktan, falandan filandan kız tavlamaya çalışmanın, onun için çeşitli taktikler geliştirmenin ayy çok maganda-sal, ayy çok banal, ayy çok kırocaa bir şey olduğunu falan. Halbuki öyle değil bunu size kanıtlayacağım. Kanıtlamakla kalmayıp kız tavlamayı bilimsel bir temele dayandıracağım. Hatta bu taktik ile başarıya ulaşmamanın imkansız olduğunu da belirtmek isterim, onun için iyi okuyunuz geleceğiniz için :P Bu bilimsel çalışmamızı ben defalarca uyguladım hep olumlu sonuçlar aldım, şimdi sizlerle de paylaşıyorum :P

Abraham Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşi Teorisi'ni biliyorsunuzdur sanırım. En azından İşletme, iktisat veya eğitim, psikoloji alanlarında eğitim görenler bilmesi lazım. Şimdi Maslow bir piramit geliştirmiş, piramitin her kademesi birer gereksinimi belirtiyor. Bir alt kademedeki ihtiyaçları tam olarak gidermeden bir üst düzeydeki ihtiyaç gereksinimine geçilmiyor bu teoriye göre. Aşağıdaki grafikte de görebiliyorsunuz bu gereksinimleri. Mesela önce fizyolojik ihtiyaçlar, sonra güvenlik, sonra ait olma sevgi ihtiyacı, saygınlık ihtiyacı ve en sonda da kendini gerçekleştirme şeklinde ilerliyor süreç. İşte kız tavlama olayı da aynen bu süreci izlenerek yapıldığında kesin sonuç veriyor. Kendimce bu teoriyi uyarladım ben. Açıklıyorum :)



1. Aşama: Fizyolojik İhtiyaçlar

Kızla tanıştınız, güzel güzel muhabbet ediyorsunuz falan. İlk olarak hemen ne yapmanız gerekiyor. Ne? Çay veya kahve içelim mi diye sormanız gerekiyor veya bir yemek yiyelim mi. Aç susuz bırakmamak gerek, beslemek gerek:P Ben mesela kahve içelim demiyorum, çünkü kahve biraz sabıkalı. O yüzden alkolsüz olan her şey olabilir. Misal çay gibi. Beyne mesaj verdik, bir şeyleri paylaştık falan bu aşamada. Bu sayede bir fizyolojik ihtiyacını karşılamış olduk kızımızın. Unutmayın bu bir psikolojik bir bilimsel süreç. Sabırlı olacaksınız :)

2. Aşama: Güvenlik İhtiyaçları

İşte yemek yedik, üstüne de çay içtik (şirketten) falan sonra diyorsunuz; bir bahane uydurup kızı eve davet etmek için, "öhöömm gel bir de bizde çay içelim, bir çay aldım aman allahım içmen lazım" gibi şirinlikler yapabilirsiniz:P Kız eve gelir ama biraz tedirgindir. Hemen daha önceden ayarladığınız arkadaşlarınız çağıracaksınız. Bir kız bir erkek. Bunlar sizin taktiklerden haberdar olacak ve bir çift olacaklar. Aşırı hareketlerden kaçınacaklar. Onların gelmesi ile kız kendini güvende hisseder. Sonuçta bir hemcinsi var sevgilisi ile gelmiş falan, kalabalık ortam. Bir nevi aile ortamı:P Bir rahatlama yaşar ve sonra tabu oynamaya başlarsınız beraberce ve diğer aşamaya geçilir...

3. Aşama: Ait Olma - Sevgi İhtiyacı

Tabu eğlenceli bir oyun biliyorsunuz. Yeni tanıştığınız biri ile tabu oynamak eğlenceli olabilir, aranızın daha da ısınmasına yardımıcı olabilir bu da bir dipnot olsun. Evet tabu ile birlikte kızımız kendini çok iyi hissedecektir. Kendini bulunduğu ortamda yabancı hissetmeyecek, bir aitlik hissedecektir, mutlu olacak güzel vakit geçirecektir. Sonuçta senin arkadaşlarınla oyun oynuyor, gülüyor, eğleniyor. Teorideki aidiyet gereksinimini de böyle arkadaşınız olan bir çift ile tabu oynayarak karşılayabilirsiniz ve diğer aşamaya başarıyla geçersiniz. Burada kızımızn içi size karşı bir ısınır, derecesi artar. Arada bir kazandığınızda bahane ile masuma sarılmalar falan isıyı artıracaktır ona göre, haha :) (her şey bilimsel temelde, yanlış anlaşılmasın öhömm)

4. Aşama: Saygınlık İhtiyacı

Oyun bitti, kim kazandı dersiniz tabiiki de bizim kız kazandı:P O kazanacak başkası değil. Teoriye göre burada başarı elde etme ve takdir edilme gibi ihtiyaçlarının giderilmesi gerekir. Oyun bittiğinde yaa sen süperdin, bu kadar da iyi olunmaz ki falan demeli kaybeden taraf kızımıza. Bu sayede kendine olan saygınlığı artacaktır. Küçük bir başarı da olsa bir oyun bile olsa yeni tanıştığı insanlardan böyle söylemler duymak onun sevindirecektir. Siz onu benimseyip içinizde biri gibi görünce o da sizi daha çok bemimsemeye başlayacaktır. Bu aşamada başarıyla sonuçlandığı zaman artık kız kafasında ayy ne tatlı çocuk, arkadaşları da öyle hiç diğerlerine benzemiyor, çok eğlendim diye geçirecetir hatta söyleyecektir. Artık bu aşamanın sonunda kız tav olmuştur. Hazırdır...

5. Aşama: Kendini Gerçekleştirme İhtiyacı

Bu aşama ideallerini ve potansiyellerini ortaya çıkarma bölümüdür. Tüm kapasitesini, sahip olduklarını ortaya çıkaracaktır bu aşamada. En üst seviyesidir piramitin. Bir nirvanadır. Kız bu psikolojik süreçte 4.aşama ile birlikte sizi sevmeye başlamıştır zaten, bir kıvılcım oluşmuştur. Bu kıvılcım sizin de ona cesaret vermeniz ile birlikte bir buse ile şekillenebilir. Bu şekilde yavaş yavaş içindeki size karşı oluşan aşk potansiyelini ortaya koyacaktır, öyle umuyorum:P Eğer daha önceki aşamaları sabırla ve başarıyla geçmişseniz bu son sonuç aşamasında da bu sabrınızın ganimetini toplayacaksınız :)

Evet, anlaşıldı sanırım, taktik aşağı yukarı böyle. Kendi yaratıcılığınızı da katarak bu süreci renklendirmekte tabii sizin elinizde. Bunları acele etmeden tek tek sırayla gerçekleştirdiğinizde göreceksiniz nasıl tavladığınız kızı. Son aşama dediğim gibi bir sonuç aşaması aslında, mutlu son gibi. Hadi bakalım :)

Bilimin ışığında kız tavlama konusunda 13.taktiğimizi de verdik, vatana millete hayırlı uğurlu olsun.
Devamı >>

8 Ocak 2011 Cumartesi

Bloglarda görmek istemediğimiz 7 kusurlu hareket

Merhaba. Blogcuların kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmaya devam ediyoruz blog olarak. Şok! bir yazı ile daha beraberiz :) Bugün ise, az/çok aktif olarak yazan taş çatlasa 1000 kişi falan olan blogger aleminde blogcular arasında karşılaştığımız ama pekte hoş karşılamadığımız, kızlar tarafından "ayyy off yaa" diye, erkekler tarafından ise "yörii gitt lan" şeklinde nitelendirilen davranışları, tavırları falanları filanları ele alacağız. Artık nasıl isimlendirirseniz. Paşa gönlünüz, prenses gönlünüz bilir:P

- Yorum yazdıktan sonra altına blogunun adresini iliştirmek -

Ben var ya ben bunu hiç sevmiyorum hiç ama. Şimdi yorum yazıyor blogcu arkadaşımız yorumunun altına ise hemen blogunun bağlantısını iliştiriyor. O yorum gözümde bir anda yok oluyor. Bilgi vermek amaçlı blog linklerini demiyorum yanlış anlaşılmasın, direkt yazanları söylüyorum, alışkanlık haline getirmişler ama bir tane vardı böyle baktım her bloga yazıyor böyle. bla blaaa en sona da http://reklamkokanblog.blogspot.com :) İsteyen, beğenen gelip bakar zaten değil mi? Ne gerek var böyle gereksiz reklamsal hareketlere. Spammer gibi hiç yakışıyor mu blogcu insana hıı! Vallahi şekerim hiç tasvip etmiyoruz böyle davranışları, hemen kınıyoruz. Kın! Azalarak tükensin lütfen rica ediyorum:P

- Blogcular arasında "ayrı-gayrı" olması -

Yani, gruplaşmak. Bir topluluk içinde en rahatsız olduğum şey. Malesef bunu ben dahil çoğu kişi yapıyor. Sevmediğimiz biri olunca hemen dışlıyoruz, sonra dedikodusunu yapıyoruz; "ayy canım yaa o da zaten şöyle, şunun da poposu ne kadar büyük ahaha, ayy yaa hasbama bak kendini ne sanıyor acaba, babasını da sevmezdim, ben duydum o böyleymiş, yaaa demek öyleee vay bana vaylar bana" en sonunda da kavga ediyoruz pata da küte de diye. Herkes sevmek zorunda değil tabi birbirini ama saygı duymak zorunda, böyle ayrı ayrı olmuyor arkadaşlar, sulh içinde geçinmek gerek, blogu blog dışında yaşamamak gerek :) Ben kendi adıma özür diliyorum üzdüğüm, dalaştığım 67 arkadaştan:P Aaaa ne kadar geçimsizmişim öyle aaaa:P (Siz demeden ben dedim) Blog kardeşliği bozulmasın öhömm.

- "Adsız" biçimde yorum yazıp yazıyı ve/veya yazarı kötülemek -

Bir de böyle bir davranış biçimi var. Allahım sana geliyorum dedirten cinslerden. Eleştirmek hatta eleştirilmek güzel şey bence. Ama adı sanı yok kim olduğu belli değil arkadaş yazmışta yazmış şöyle de böyle de, bazen tahmin edebilirsiniz ama bu zavallıların kim olduğunu. Beni sevmeyen çok olduğu için ben ara sıra tahmin ediyorum ama:P Bir açığını ararlar yazıda buldu mu da döşerler oh yarasın! İsimle yazacak cesaretleri yok malesef, malesef, malesef... Çapsız olmak böyle bir şey sanırım hımm:P Küfür olarak gelen adsız yorumlara ise pek bir şey demiyorum. Adsız şekilde yapılan yorumlar ne kadar ezikse o, bir o kadar daha ezik. Duble :) Son bir şey daha "döverim" :P


- Zırt pırt blog açıp blog kapamak, yenisini açmak falan filan -

Böyle arkadaşlarımız da mevcut. Ne güzel yazıyor da yazıyor okuyoruz bizlerde ama sonra nedensiz pat diye kapatıyor. Nedeni olanlara pek lafım yok ama bunu alışkanlık haline getirenler var. 2-3 ayda bir blog açıp-kapamakta neyin nesi. Dalga mı geçiyorsunuz efendim. Tabii buldunuz beleş servisi aç-kapa aç-kapa artema:P Olmuyor böyle, lütfen! Blog demek süreklilik demek öyle açayıp kapatayıp olmaz. Bir kere olur hadi sebebi vardır, 2 kere mi 3 kere mi olur, olmaz! Olmaz dediysem olmaz :P

- Blogu unutmak, twitter ile aldatmak, ayda bir yazı yazmak -

Hiç tasvip etmiyorum hiç. Twitter denen şeytan aletine de bundan gıcığım zaten. Bloglarda ahkam kesenler azaldı. Eskiden ahkam kesenlerde oraya kaydı daha az yazıyorlar. Nasıl bir tembelliktir bu kardeşim. 140 karakterde neymiş şöyle yaya yaya yazmak varken cık cık cık! Blog demek süreklilik demektir. Çok üzülüyorum çok, umarım bir an önce biter bu durum. Bloglarda daha çok daha uzun yazılar görürüz. Zamanla geçer bu furya da bence. Bir ünlü blogcu düşünürün de dediği gibi. "Twitter hiç bir şey, blog ise her şeydir". Bloguna sahip çık vatandaş :)

- Yorum bölümüne kelime doğrulama eklemek -

50 kere 50 farklı insan söyledi heralde bunu. Ama durum hala aynı. Hala görüyorum. Bunun amacı spam yorumları engellemek için heralde tam bilmiyorum ama anlamsız çok anlamsız, sıkıntıdan başka bir şey değil. Dört takla atıyor insan orada ne yazıyor diye anlayacağım derken. Yanlış yazınca da biraz küfür ohh ne güzel:P Bu blogta ben hiç kullanmadım ama hiç sıkıntı da çekmedim demek ki olabiliyor :) Koymayın kelime doğrulama falan nasıl yapılacağını bilmiyorum ama ukturk bey diyorsanız çok kolay ayarlar>yorumlar orada altlarda bir yerde hayır diyeceksin ona, sonsuza kadar:P İnsanları sinir sahibi yapmayın lütfen, sonra neden blogcular bu kadar asabi diyorlar, bilmiyorlarki insanlar neler çekiyor, ancak laf:P

- Blog yazmak ama okumamak -

Evet yanlış duymadınız böyle arkadaşlarımız da var malesef. Blog yazıyorlar güzel güzel ama iş okumaya gelince ıhh yok okumuyorlar. Öyle bir alışkanlıkları yok. "Nasıl olmaz ama hem içindesin hem dışındasın bilmem ki sen ne ayaksın". Bak sizler yüzünden mani yazdım blog okumayan ama yazan kitle. Blog okunmaz mı nan, sen okumazsan ben okumazsan kim okuyacak? Blogcu insan blog okur, takip eder. Bahaneleri de hazır efendim, "ayyy canım yaa hiç zamanım yok yoksa istemez miyim" ya da "ayy ne okuyacaamm banane yaa onlar beni okusun" .Evet hep bir ay ay ayy durumları var:P Zamanım yok diyor sank milyon dolarlık şirket yönetiyor altı üstü okula gidip geliyor ya da sevgilisi ile mesajlaşıyor:P Şimdi isim vermeyeceğim ama sonra vermeyeceim anlamına gelmez bu. :)

Bitti, bloglar arasındaki 7 farkı bulunuz.
Devamı >>

7 Ocak 2011 Cuma

Uzun süre yazı yazmayan blogcunun hikayesi

Sevgili Blog, seni çok özledim. Bu arada ne yaptım ne ettim hepsini anlatacağım sana. İnternet orucum sonlanmış bulunmakta bugün itibariyle. Neden girmiştim bu oruca nedeni bende saklı kalsın ama sadece internet değil sevdiğim bir çok şeye karşı bir oruç başlatmıştım, beklediğim bir şey olana kadar. Biraz batıl bir şeydi ama olsun sonuç olumlu olunca geri döndüm ama önce öldük bugün dirildik diyebilirim :) Evet bu arada neler oldu anlatıyorum:P (Dil çıkarmayı özlemişim ne tatlı geldi gözüme birden)


Anlatacağım demişken, öyle böyle değil anlatsam roman olur, hemen kitabını basarlar. Ukturk bey ukturk bey lütfen bizim yayınevimizden çıkartınız kitabınızı diye kapımda kuyruk olurlar. O kadar hisli o kadar heyecanlı bir hikaye bu çünkü. Ama ben mütavazı bir insan evladı olduğumdan dolayı bunu fazla uzatmak istemiyorum. Ama tekliflere de açığım, kitap kitap diye nicesine sarıldım hatta sarılmakla kalmayıp yıllardır adam akıllı bir rüya görmeyen ben rüyamda Dostoyevski ile Tolstoy'u elele parkta oynarken gördüm. Bana, "ukturk pabucu yarım çık dışarı oynayalım" diyorlardı. Dostoyevski'ye Dost, (dost deyince aklıma bidost geldi, canım canım ne kadar da özledim:P) Tolstoy'a ise Toy diye sesleniyordum. O kadar samimimiyiz yani. Ama ben cool tavırlarımdan ödün vermedim ve onlara dedim; "siz çocuklarla uğraşamam işlerim var". Bunun ardından Dostoyevski ağlamaya Tolstoy ise zırlamaya başladı. Derken köşeden Elif Şafak çıkageldi. Elinde bir lolipop yalaya yalaya geziyordu. Pasaklı bir havası vardı. Ona da yüz vermedim. O da ağladı. Ama o bana aşıktı, hissedebiliyordum beni görünce yanakları kızarıyordu falanlar filanlar. Ama rüyamda kim aşık değildi ki bana, herkes hayran aman allahım rüya hiç bitmesin istedim ama her güzel şeyin sonu olduğu gibi rüyanında sonuna geldim. Rüya bittiğinde önce iç çektim ah ah keşke şu güzeller gerçekte de olsa diye, sonra da kendime küfrettim ne saçma salak rüya görüyorsun diye. Her şeyde bir hayır vardır ama değil mi, rüyanın altından ne çıkacak bakalım öhömm :P

Rüya böyleydi sevgili blog. Yıllar sonra gördüğüm rüya ancak bu kadar mantık çerçevesinde olabilirdi zaten. Beni yansıtan bir rüya olması aslında sevindirdi beni. Para beni bozmadı yani. Böyle deyince milli piyango'da büyük ikramiye bana çıktı sanmayın sadece 1 milyonluk ikramiye çıktı canım sadece o kadar:P Yok yok bilet bile almadım, laf olsun torba dolsun diye söyledim öyle. Saçmalamak güzel şey, bak bir paragraf daha yazdım:P

Sonra, HBBA blogumuzu buradaki yazısında onurlandırmış. Yılın takımı seçmiş bizleri. Daha şimdi gördüm, çok sevindim. Kendisine buradan hediye olarak, "bir deste doğu avrupa kökenli beyaz et" gönderiyorum. (her biri 50-55 kilo arasında, toplam 500 kilo yani) Kargoya verdim yakında gelir HBBA'cım. Bir deste fazla deme yiyemediğini buzluğa koy dondur sonra yersin. Canım benim. İyi seneler:P:p Kendimi bir garip hissettim şu an, evet:P

Sonra 5-6 tane mail ve direkt ileti almışım "nerelerdesin ukturk sebi çok özledim canım" mesajını içeren:P Şaka şaka canım falan yok ama soranlar olmuş onlara da buradan kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum beni hatırladıkları için. (Burada gözlerim dolu dolu olurken, "tek şeker attığım ince belli bardaktaki tavşan kanı çayımdan" (zincirleme isim tamlaması) bir yudum aldım.) Bilgi dolu bir insanım dikkatinizi çekerim, hatırlatmak istedim:P

Tayyip ise bıraktığım yerde duruyor, yine aynı tavırlar. Ne zaman adam olacak bu adam merak ediyorum. Üzülüyorum aslında, ama Allah büyük:P Ayrıca blog yazmak güzel şey. Yazmak lazım. Aklımda çok konu var. Ard arda dökeceğim hepsini inşallah. Çok gizli belgeler eşliğinde yine gündem yaratacağız blog olarak!! Bizi izlemeye devam edin efendim:P Şimdilik bu kadar, hemen sıkılmayın diye daha fazla saçmalamayacağım gidip bir çay daha alıp müzik dinleyeceğim.

Görüşürüzz :P
Devamı >>

4 Ocak 2011 Salı

Dereotundan Nefret Ederim | Blog Tanıtımı

Selam naber? İyisin iyi maşşallahh! Ee işte ben de iyiyim, blog tanıtmacalarda karşınıza çıkan bir yaratığım, böyle de hayırsız bir insanım.

-
Efendim tanıtacağım ve belki de pek çoğunuzun bildiği blogun adı;
Dereotundan Nefret Ederim

Blogun sahibi Okan, blog adından da anlaşılacağı üzere dereotundan nefret ediyor, hatta bir ara benim ''ben de dereotunu sevmem ama kurabiyelerde güzel oluyor sanki'' lafıma bile karşı çıkmış, dereotunu bir zındık
otu olarak gördüğünü tekrarlamıştı (zındık otu kısmını ben uydurdum).

Okan çoğu blogger'a göre uzun ve eğlenceli yazılar yazan, yani bloguna girdiğinizde pek sıkılma imkanınızın olmadığı bir blogger. O kadar uzun yazıların hiçbir yerinde mi sıkılmaz okuyucu? Sıkılmıyor abicim işte çünkü adam akıcı yazıyor, hem de çok iyi çok güzel çok eğlenceli yazıyor taam mı?

Daha ne diyeyim, okuyun bu blogu, çok eğleneceksiniz! %100 çalışıyor, valla.


dereotundannefretederim.blogspot.com
Devamı >>
 
Copyright Blog Manias All Rights Reserved
ProSense theme created by Dosh Dosh and The Wrong Advices.
Blogerized by Bonard Alfin Blogger Templates.