Welcome

24 Haziran 2011 Cuma

Hak ettiği değeri bulamayan bloglar serisi; vol.2

Selamın aleyküm sevgili blogger kardeşlerim.
Ülkemizdeki siyasetin gidişatına bakacak olursak, üst satırdaki girizgahım pek bir yerinde oldu. "Ne olacak bu memleketin hali?" muhabbeti hiç tarzım olmadığı için, biz işimize bakalım.

Şefin Salatası; Yazarı Cem Akaş. Gerçek hayatta da bir yazar. Yazdığı ve dilimize çevirdiği kitaplarla gönlümün en güzel köşelerinden birine sahip. Aklınıza gelebilecek her şeyden bahsettiği yazıları var. Bloguna dair en güzel tanımı yine kendisi yapmış; "okuma-izleme-yaşama notları". Takip etmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. (Bu arada çok sevdiğim, inanılmaz eğlenceli ve "Abi kesinlikle!" dedirten bir eserini burada link etmekten çekinmiyorum; bir ilişki nasıl olmalıdır birinci manifesto )

Karpuz Kabuğuna Yazılar Yazmak; Yazarı Ali Lidar. Genelde şiirler ve öyküler yazıyor. Bildiğiniz gibi değil. Okuduğunuzda elinizi kalbinize götürdüğünüz, gözlerinize toz kaçıran edebi metinler. Hepimizin başından geçmiş şeyleri öyle içten ve güzel bir dille anlatıyor ki şapka çıkartmamak elimde değil. Kendisini tanıdığım Alengirli Şiir'ini ise aşk meşk olaylarına dair bir şeyler yaşamış her insan evladı okumalı.

Gözlük Gibiler; Yazarı Yeldem. Yazılarını tanımlamakta güçlük çekiyorum. O da her şeye dair yazanlardan. Lakin bahsettiği her şey biraz farklı. Bir koku, içine işlemiş küçücük bir an, o gün çektiği bir fotoğraf ve hissettirdikleri. Ay kızın canım blogunu nasıl sıkıcı anlattım. Köşe yazılarından oluşmuş bir kitap gibi. Okudukça okuyasınız geliyor. En sevdiğim bloglar arasında kesssin ilk beşte. O denli güzel. Ben blogunu anlatamamış olsam da, güzel kızımız derdini gayet muazzam bir şekilde anlatıyor. Aa! Bak hala duruyorsunuz. Koşsanıza.

Merhaba; Yazarı Yaprak. Tam bir "her şey" blogu. Kitaplar, videolar, şarkılar, filmler, bizzat çektiği fotoğraflar, sevimli günlüğümsü yazılar. En sevdiğim blog tarzını, böyle harika bir hatun hayata geçirince tadından yenmez olmuş.

Bu bir blog kaydıdır; Yazarı Stickman. Stickman'i ve yazılarını -aynı zamanda insanı gülmekten altına işeten çizgi roman tadında çizimlerini- bilmeyeniniz var ise çok ayıp ediyor. Açık ara okurken en çok eğlendiğim blog. Kaç defa gülmekten sandalyeden düştüğümü ben bilirim. En basit şeyleri bile öyle güzel karikatürize ediyor ki; kahkahalarınıza ne hakim, ne de avukat olabiliyorsunuz. Hem benim gibi böyle seviyesiz espriler de yapmıyor. -Aynı zamanda gerektiği yerde ciddiyeti elinde alıp onu ustaca kullanıyor.- Gülmekten adamı hüngür hüngür ağlatan biri var ise, kesinlikle Stickman'dir.

Evvet canlarım, bir programımızın daha sonuna geldik. "Abi benim blogum da hak ettiği değeri bulamıyor!" derseniz, bana mail atmaktan çekinmeyin. Ama baştan söyleyeyim; alınmaca, gücenmece yok. İster öperim, ister okşarım; ister yazarım, ister yazmam.

Kedileri sevin, bol bol su için.
Sevgiler.
Devamı >>

19 Haziran 2011 Pazar

Garip çilekeş blogcuyu bekleyen 5 büyük tehlike!

Merhabalar efendim. Seçimler, iş-güç, seyahat falan derken uzak kaldım çok sevdiğim blog olayından. Aslında sadece blog değil internet denen olaydan uzak kaldım. Ama sizleri daha fazla bensiz bırakamazdım. Bunu hak etmiyordunuz. Hayır hayırrr nelourr yapma bunu bize, yine mi demenizin bir çaresi yok yazmaya başladım bile :) Bugün biz masum, garip, çilekeş blogcuları bekleyen 5 büyük tehlikeden bahsedeceğim. Dikkat! etmemiz gereken dış mihraklar nelermiş bakalım, öhömm.

1. Twitter

Son zamanlarda bir blogcu insanının en büyük düşmanı bu Twitter denen şeytan aletidir sevgili blogger dostları. Aklına bir konu gelen blogger insanı ""yaa şimdi kim bloga yazacak bunu" düşüncesine kapılarak hemen düşüncesini 140 karakterle sınırlandırıp ateşlemektedir tweeti. Üstüne bir de RT tarzı alicengiz oyunları da eklenince kişi "yaa lan bu daha iyiymiş, blogda o kadar yazıyoruz 10 kişi ancak okuyor" demeye başlar. Lütfen gelmeyelim bu oyuna. Twitter demek israil demek abd demek. Çilekeş garip blogcunun devrimine engel olmasına izin vermeyin bu şeytan aletinin!! Allah allah seslerini duyar gibiyim!!

2. Blog'da Tek Başına

Home Alone filminin blog versiyonu. Blog Alone. Blog'da tek başına. Başrolde ise yine garip çilekeş blogcu yoldaşlar var. Bazı blogcu arkadaşlarımız aşırı asosyal olduklarından şu platformda bile bir kaç arkadaş edinmemiyorlar. Blogcumuz bakıyor diğer blogcuların elinde çikolatalar püskevitler, şakalaşıyor, geyik yapıyorlar. O blogcu içinden de olsa diyor ben niye yapamıyorum benim niye blogcu arkadaşalarım yok, beni neden sevmiyorsunuz diyor ve kaçınılmaz son blog olayından sıkılıp bırakıyor. Büyük kayıp. Anlayacağınız blog sadece yazdığımız bir yer değil bir ortam. Her yerde her blogda eliniz olmalı öyle daha güzel. Vallahi benim çok zevk almamın sebebi diğer bloglarla fazla etkileşim altında olmamdır bence. Ama benim iktidarımda bu sorunları da çözeceğiz inşallah. Beraber yürüyeceğiz bu yollarda...

3. Aşırı sosyallik

Yukarda belirtmiş olduğum aşırı asosyalliğin yanı sıra fazla sosyallik de zararlı bir blogcu için. Öyle insanlar tanıyorum ki adam evi sadece yatmak için kullanıyor. Otel gibi. İşten çıktığı gibi oralarda buralarda. Eee böyle bir insandan nasıl blog yazmasını beklersiniz eve gitmiyor adam bloga mı zaman ayırsın. O yüzden ortayı bulmak gerek az da olsa eve gitmek gerek. İş yerinde benim gibi yoğun olanlar zaten eve gitsem de rahatlasam derdinde olduğu için sorun yok. Yazarken rahatlamak :) Fazla gezme tozma demek blog yok demek ona göre. Blogcu yoldaşlardan bunu gözardı etmemelerini diliyorum! Çok gezenin ayağına bok bulaşır diye boşuna dememişlerdir sanırım. Vallahi bulaşıyor, "evim evim güzel evim" tamlamasını kendine kılavuz edinen blogcuları selamlıyorum!

4. Siyaset

Bloglarda siyaset. Ben çok yapıyorum daha doğrusu yapıyordum artık yapmayı düşünmüyorum. Beni yoruyor çünkü. Sinirleniyorum falan gerek yok. 3,5 senedir bloglarda tanıdığım çok sevdiğim bazı insanlardan sırf siyasi düşüncelerinin aşırı zıtlığı yüzünden nefret ettiğimi farkettim. Belki siyaset denen o iki ucu boklu değnek olmasa daha farklı olurdu. Neler kaçırdım neler ah ahh :P:p O yüzden siyasetten kaçınmak bence en iyisi. Özellikle böyle kişisel ve genel bloglardan. Ben kaçınacağım sizde kaçının. Buradan tüm ampülcülerden, çakma sosyalist (haha pardon) gençlerden özür diler, benim iktidarımda görüşeceğiz!! demek isterim. Yaşasın ileri demokrasi ulan :)

5. Anonimliği kaybetmek

Bloglarda anonimliğini kaybetmek demek bence götü başı kaybetmekle aynı kapıya çıkıyor. Haha :) Şanıyla şöhretiyle yazan arkadaşlar ayy ne var canım aklıma ne gelirse yazıyorum dese de pek itimat etmiyorum ben onlara. Blog demek anonimlik demek, böyle değişik isimler demek. Düşünsenize herkes ahmet34.blogspot.com veya aysecan1990.blogspot.com tarzında bloglar kim ister. Midem kalktı resmen. Böyle sevimli sevimli, cips yiyemeyenleri, inekleri, stockholm sendromuna kapılanları, zodyaklıları falan ne güzel. Çok gördüm anonimliğini zamanla kaybedip sonra blogunu kapatanları. En az 5 örnek veririm şu anda farklı isimle dolaşan eski blogculardan yaa :) Başta da dedğim gibi anonimliğini kaybeden blogunu da kaybeder zamanla. Akıllı olun :P

Etrafta dolaşan daha bir çok tehlike var. Mesela yeşil gözlü, maviz gözlü sarışın öğretmen kızlar. (haha) Kanmamak elde değil ama blogların yükselişi için fedekarlık etmek gerek. İçin için yanıyor bu gönlüm ama durmak yok bloglamaya devam. Tüm blogcu yoldaşları selamlar gözlerinden öperim. Tanrı blogcuyu korusun ve yüceltsin!!
Devamı >>

7 Haziran 2011 Salı

her 2 kişiden biri neden akp'ye oy veriyor? açıklıyoruz!

merhabalar, birkaç gün önce sevgili Ukturk reyisin yazdığı "Seçimlerde neden AK Parti'ye oy vermeyeceğiz" başlıklı yazının ardından bir de Ak Parti'ye oy verenlerin sebeplerini yazmayı uygun gördük blogcak. ukturk tamamen kendi görüşlerini belirtmişti yazıda, ben öyle yapmayacağım. akp'ye oy vereceğini bildiğim birkaç arkadaşıma gerekçelerini sordum, 100 popüler cevap aradım, sonra da oturdum yazdıklarını okudum, toplayıp düzenleyip yazmaya koyuldum. İŞTE O SEBEPLER!!!

-Sağlık

aile hekimliği uygulamasına geçilmesi, özel hastanelerde sosyal güvence ile çok çok daha ucuza tedavi görebilme imkanı, istediğimiz eczaneden ilaçlarımızı alabilme özgürlüğü, ssk hastanelerinin rahatlaması ve çalışanlarının insana insan muamelesi yapmaya başlaması gibi sebepler, sağlık konusunda ak parti'ye hakkını teslim etmeyi gerektiriyor. fikrini aldığım arkadaşlarımdan birinin yazdıklarını aynen aktarmak istiyorum: "Ben lise 3'te iken (2003) annemin kronik romatizma hastalığına ilaç almamız için rapor çıkarttırmamız gerekirdi. Bunun için sırf 1 hafta beklerdik. Ayrıca bu hastalığın verdiği rahatsızlığı geçirmesi için Avrupadan bir iğne talep etmiştik ancak ssk bize bu konuda yardımcı olamamıştı. Şimdi ise gereken raporu çıkarttırmak için 1 günümüz yetiyor da artıyor. Ve almayı isteyip de ssk tarafından temin edilemeyen iğneleri şu an çok rahat bir şekilde sgk yardımıyla alabiliyoruz. Not: Annem iğneyi haftada 2 kez kullanıyor ve iğnenin bir tanesi 1125 TL. Yani bir aylık tutarı 9 bin TL. Ve babamın emekli maaşından kesilen miktar 40 küsur TL. Şimdi ben bu gelişmeyi gözardı edemem."

-Ekonomi

bu konuda anti-akpciler dalga geçiyor, çok da çemkiriyor ne düzelmesi diye ama biraz gözlerimizi açarak bakarsak bazı şeyleri daha iyi görebiliriz kanaatindeyim. sorsan herkes kan ağlıyor evet, sorsan Allah ak partinin belasını versin ama fakir-zengin farketmeden herkesin elinde yüzlerce liralık telefonlar, ayaklarında marka ayakkabılar var, dizüstü bilgisayarı olmayanı dövüyolar artık. kaale alınmayan mesleklerde çalışanlar bile kolayca araba alabiliyor. bir ülkede herkesin her şeye sahip olabilmeye başlamasının önemsiz olmadığını düşünüyorum, düşünüyorlar:) "kriz teğet geçti" hadisesinde gülenlere, espri bombardımanıyla ve inanmıyoruz söylemleriyle başbakanı rezil ettiklerini düşünenlere asıl ben gülüyorum. 2001 şubatındaki devalüasyondan direkt etkilenmiş, hatta sıfıra inmiş, dolar ile alıp tl ile satarak ticaret yapan; ideoloji olarak ülkücülüğü benimseyen bir büyüğümün bu konudaki söyledikleri bana onlarınkinden elbette daha samimi geliyor. (not: kendisi oyunu akp'den yana kullanacak) yine fikrini aldığım arkadaşlarımdan birinin bu konuda yazdıklarını aktarmak istiyorum: "Ekonomik olarak bazı kişiler AK Parti’nin dış ticaret açığını şişirdiğini, önlenemez bir çıkmaza gittiğiniz söylüyorlar. Açıkçası iktisatta çeşitli büyüme yöntemleri vardır. Enflasyon ile büyüme ya da enflasyonsuz büyüme bunlardan birer tanesi. AK Parti hükümeti enflasyonsuz bir yöntem ile ekonomiyi büyütmeye çalışmakta ve bunda da başarılı olmaktadır. Bütün dünya Türkiye’ye gıbta ile bakmakta. Emekli olan merkez bankası başkanımıza “Keşke bizim merkez bankası başkanı olsa” gibi Türkiye’nin gururunu okşayacak cümleler kurmakta. Bu da ekonomideki başarımızın bir göstergesidir."

-Tayyip Erdoğan

Tayyip Erdoğan evet, tek başına bu adam bile ak partiye oy vermek için sebep sayılabiliyor. kara kaşı kara gözü için mi peki? hayır tabii ki. karşı görüştekilerin nefret ettiği bu adam, milletin büyük bir kesimine ciddi anlamda güven veriyor. belediye başkanlığı zamanında söz verip de yaptıklarını (haliç, şehir plancılığı, çöp tepelerinin ıslahı, beyaz masa,doğalgaz kullanımını teşvik, yolların düzenlenmesi ve yenilerinin yapımı, metro projesi vs..) (ayrıca sözünü tutmanın artık mecburen meziyet sayılması ne acı değil mi?), avrupa birliğine, abd'ye çektiği restleri, one minute hadisesini unutamıyor insanlar ve böyle birinin, ancak böyle birinin ülkesinin başında olmasını istiyor. eğilip bükülmeyen, çocukları çok seven ve şefkat gösteren, halkla halkın dilinden konuşmayı becerebilen, dünyada saygınlık kazanmayı başaran, samimiyetten ödün vermeyen bir adamı başbakan olarak görmek istiyor. haklılar.

-Ulaşım

kimileri bunu belediyecilik yaptıklarını söyleyerek küçümsese de ben hiç öyle görmüyorum. "duble yol yaparak ülke mi yönetilirmiş, eğitilmiş topluma ihtiyaç var asıl onu halletsinler" diyen vatandaşlarımız var mesela. bozuk, kötü yollar yüzünden durmadan ölen insanlar ya da yollarda geçen zamanlar bu elit vatandaşlarımızı ilgilendirmiyor tabii, onlara da hak veriyoruz. zira sırça köşklerinden çıkmadıkları için önemini anlayamayabilirler. ama Türkiye onlardan ibaret değil. kara yoluyla seyahat etmek zorunda kalan insanlar için yolların önemi ortada fakat akp sayesinde hava yolunu kullanmak da artık eskiye göre çok daha kolay. önceden kalburaltı kesimin lafını bile edemediği bir şeyken "uçağa binmek", şimdi neredeyse herkes kullanabiliyor.

-Başörtüsü

bu konuda isteyen din sömürücülüğü desin, isteyen başörtülü kızların kullanıldığını söylesin, isteyen başka bir kulp bulsun ve ne derse desin; eğer bu parti geldiğinden beri size "hopp! aç başındakini çıkar öyle gir!" denilmiyorsa, olduğunuz gibi kabul edilmeye başlanmışsanız, ister istemez bir sempati duyarsınız bu partiye. hele de "belki de başlarını açacaklar ilerde" gibi saçmasapan düşüncelerle başörtüsü sorunu hakkında konuşan (konuşmak..) insanlar varsa partiye rakip, daha bir seversiniz. başörtülü yaşamanın ayrıcalık istemek olduğunu, insan hakkı sayılmadığını düşünenlere inat ak partiye evet diyebilirsiniz. (o değil de, başörtülü adaylar göstermediği için ak partiye yüklenenlerin samimi olmadığını düşünmek serbest olmalı.)

-Eşitlik

Türkiye'nin bütün renklerini eşit gören, kendi ırkından olmayanları hor görmeyen, kendi ırkından olanları ise üstün görmeyen, milletin değerlerini yok saymayan, kendini halktan gören (daha doğrusu halktan farklı olmadığının farkında olan), diğer partilere oy verecek olan vatandaşları beyinsizlikle, bidon kafalılıkla itham etmeyen bir başbakan, her 2 kişiden birinin hayali.

-Sivil Anayasa

her ne kadar bugün bütün partiler bir sivil anayasa yapacağını vaat etse de bu işi sahiplenecek ve bu iradeye sahip tek hükümetin ak parti hükümeti olacağı düşünülüyor.

-Tarım

"Tarım konusunda çiftçiye yardımcı oldu. Örnek vermek gerekirse tarlanızı yayma su yerine yağmurlama ile sularsanız satın alacağınız yağmurlama borularının yarısını devlet ödüyor ve geri kalan yarısını da 5 senede ödemektesiniz. Ayrıca tarlanızı boş bırakmayıp üretimde bulunduğunuz için tarlanızı büyüklüğüne göre her bin metrekare başına bir tutar ödemekte. Süt üreticileri için üretip süt fabrikalarına süt satarken teslim ettiğiniz litre başına bir miktar para ödenmekte. Çiftçilere sağlanan bir yıl ödemesiz krediler sağlanmakta ve çeşitli yerlerde çiftçiler için ÖTV’siz akaryakıt sağlanmakta. Tabii bir kesim bunu hiç görmemekte çiftçiler yok edildi diye çığlıklarını elbette atacaklardır fakat bu söylenenleri çiftçilerin kendi ağzından da duyabilirsiniz. Vicdan sahibi çiftçiler gerçekleri söyleyecektir."

sebepler bu kadar değil elbette ama yazı için bu kadar yeter zannediyorum. ayrıca konuyla ilgili kadir abimin blogundaki yazıyı da okumanızı öneririm, gerçekten merak ediyorsanız tabii. bu yazdıklarımdan başka, ehven-i şer olduğu için akp'ye oy vereceklerini söyleyenler de oldu. çünkü mhp-chp koalisyonunun Türkiye için ölüm olacağı konusunda ben dahil herkes hemfikir. Allah korusun aman aman.

benimle fikirlerini paylaşan arkadaşlarıma buradan teşekkür ediyor, yazıya gelmesi muhtemel sert yorumlar için de sükûnet çağrısında bulunarak aranızdan ayrılıyorum. eyvallah.
Devamı >>

3 Haziran 2011 Cuma

Blog Tanitimi | Ağustos Böceği Rebecca'nın Günlüğü !

Helloglar olsun Blogmania severleri..

Beni özlediniz mi? Evet ben de öyle dusunmustum.. $uraya ne zamandir yaziyim diyorum bir turlu vakit bulamiyorum.. En sonunda bugün yetti beeeee dedim ve bütun toplantilarimi, randevularimi iptal ettim geldim. Kiymetimi bilin..

Yepisyeni bir blogla tanistiracagim sizleri, aslina bakarsaniz aklimda bambaska bloglar vardi ama sabah sabah kesfettigim bir hanim kizimiz yazilariyla, tarziyla, uslubuyla diger rakiplerini eledi, hatta solda sifir birakti ve birinci siraya yerlesti.. Kimileriniz belki cok önceden kesfetmis olabilir, ben biraz gec bulmanin utanciyla hatami bir an önce telafi etmek ve bilmeyenlere bildirmek istedim.. Uzun lafi kisasi olmazmis ama ben yine de fazla uzatmadan hemen tanitima geceyim..



Daha kahvaltimi bile yapmadan, beni butun usengecligime ragmen yazi yazmaya itecek kadar sevimli kizimizin adi Rebecca. Tek sorun cok sIk yazi yazmiyor olusu.. Ama biz buradan iyi reklam yapar ve ilgi gösterirsek daha bir $evklenecegine inaniyorum.. Kendisi




"kolunu kaldırmaya üşenen, yazın yatağının başında
öldürdüğü sivrisineğin kanını silmeye üşenip soranlara "diğer sineklere ibret
olsun diye silmedim" diye cevap veren,
sadece misafir geleceği zaman odasını
5dakika içinde büyük dolabın içine toplayan,
okulda "ödevi yaptın mı?"
sorusuna "ödev mi var?" diye cevap verenlere taş çıkaracak cinsten.."sınava
çalıştın mığğ
çok önemliydiii?" sorusuna "sınav mı var?" diye cevap veren,

hangi öğretmenin hangi derse girdiğini karıştıran,
tuvalete gitmemek için su içmemeye alışan,
bana iş yaptırırlar düşüncesiyle sakar süsü veren,
sınav öncesi çalışkan arkadaşlarıyla anlaşıp kopya vermezlerse yüzlerine bakmayacağını söyleyen,
sınavda kopya verecek kişilerle arkadaş olup sene sonunu kurtaran"





Daha 18'lik bir citir.. Yasi kucuk ama zekasi buyuk kucuk hanimin. Erken buyuyenlerden..




"Peki ben ne zaman büyüdüm?" diye düşündüm...
Öğretmen "Goethe" dediğinde gülmemek için kendimi zor tutmak zorunda kalmadığım o an,
yılbaşında o malum espriyi yapmadığım an büyümüştüm ben..."

Hayattan cok bir sey istememis aslinda;




"Neden o sürekli yakışıklı sevgili bulan çirkin kız kadar
olamadığımı bilemiyorum. Sizde yalnız kaldığınız zamanlarda o kızın sırrı ne?,
yaptığı ilginç şeyler mi var?, o kız yakışıklı erkekleri kapmayı nereden öğrendi
gibi soruları kendinize sorarsınız biliyorum.
Çok bişi istememiştim şu hayattan ama o kız gibi olmayı;
bir ateist toplantısına gidip "Allahınız yok mu sizin bee" diye bağırmak kadar,
birine kızdığımda "hey lanet olası pislik, senin sorunun ne dostum biliyor musun o koca kafanın o beyaz kıçından büyük olması" demek kadar,
50lik banknotlardan tuvalet kağıdı yapmak kadar
Turkcell reklamındaki kızın anasını... cep telefonundan aramak kadar,
118 18 i arayıp telefondaki yetkilinin annesinin numarasını istemek kadar,
"öğle yemeğine İtalya'ya gidelim diyorum ne dersin?" diyebilmek kadar,
emoların arasına girip "sizinle birlikteyim saçım gözüm üstüne" demek kadar
istemiştim sadece "


Bu kizi caya bandirip yemek isteyenler kendisine buradan ulasabilir. Rebecca'ya da öpucuklerimi yolluyorum, daha sIk yaz kuzum...
Devamı >>
 
Copyright Blog Manias All Rights Reserved
ProSense theme created by Dosh Dosh and The Wrong Advices.
Blogerized by Bonard Alfin Blogger Templates.