
Günlerden birgün zamanının Çin Hükümdarı bir rüya görür.Rüyasında bir topluluğun hükümadarlığını yıktığını ve kendisini de kan revan içinde can çekişirken görür.Gördüğü rüyayı sabah kalkınca vezirlerine anlatır.İşte ben şöyle bir rüya gördüm bunun nedeni ne olabilir ki der.Vezirleri de bunu yapsa yapsa Türkler yapar hükümdarım der. Bu durumdan çekinen Çin hükümdarı emir vererek tüm Türk erkeklerinin çocuk yaşlı ayırt etmeksizin öldürülmesini ve kılıçtan geçirilmesini emreder. Kadınlara da ne yaparsanız yapın diyerek gönderir.
Bu emir üzerine Çinli askerler tarafından tüm Türk erkekleri kılıçtan geçirilir.Bebekler dahil. Ama bir tane erkek bebek kolları ve bacakları kesilip karıncalaın içine atarlar. Yavaş yavaş ölsün acı çeksin diyerekten. Zaten heryeri kan olan çırılçıplak çocuk karıncalar tarafına sarılır. Bunu gören Çin askerleri bu da zaten ölecektir diyerek çekilirler. Hükümdarlarına Tüm Türk erkeklerini öldürdüklerini kimsenin kalmadığın söylerler.
Ancak Çin hükümdarı hala aynı rüyayı görmeye devam etmektedir. Uyku haram olmuştur ona. Adamlarını tekrar çağrır ve sorar. Bütün Türk erkeklerini öldürdüğünüzde emin misiniz diye. Askerler evet efendim hepsini öldürdük ama sadece bir erkek bebeğin kollarını ve bacaklarını kesip gölün kenarında karıncaların içine attık. Zaten biz ordayken karıcalar yemeye başlamışlardı onu. Kemiği bile kalmaz diyerek cevap verirler. Hükümdar buna sinirlenerek ben size hepsini öldüreceksiniz demedim mi. Kafasını kesip getirin onu göreyim der.
Göl kenarına bebeği almaya gittklerinde bebeğin hala orda durduğunu ama kollarından ve bacaklarından akan kanın kesildiğini ve başında bir dişi kurt görürler bebeğin. Askerler atlarını kurt ve bebeğe doğru sürmeye başlar öldürmek için. Ama Kurt bebeği aldığı gibi dağlara kaçar bir mağaraya girer. Askerlerde bir daha dışarı çıkmasınlar hiç diye girişine taş örüp kapatırlar. Hükümdar orda sürekli asker beklemesini ve nöbet tutulmasını emreder ve tam 40 sene nöber tutarlar ama kurt dışarı çıkmamıştır.
Kurdun girdiği mağara büyük bir mağara olup döner bir mağaradır ve ucunda başka bir çıkışta vardır yuvarlak bir dağın tam ortasında yer alır. Kurdun askerlerden kurtardığı bebek OĞUZ Ata'dır. Kurtaran dişi kurta ise ASENA denir. Kurt ile Oğuz Ata çiftleşirler ve 12 tane çocuk meydana getirirler. 6 sı kız 6 sı erkek. Bunlar kendi aralarında çaprazlama bir şekilde evlendirilirler ve ordan da herbirinin 4 tane çocuğu olur. İşte bunlar bildiğimiz Türk boylarını oluştururlar...
Ergenekon yurdunda yaşamaya başlarlar. Belli bir süre sonra yağmur yağmaz olur.Kuraklı başlar ve su kaynakları çekilip depremler meyana gelir. Deprem sonucunda Ergenekon'da sıkışıp kalırlar eğer çıkamazlarsa telef olup gidecekler. O yüzden bir çıkış noktası ararlar. Sonra tepe de bir yerde bir kurt görürler. Oğuz Ata'yı bir kurdun kurtardığını bildiklerinden o kurdun peşine takılırlar kurtulmak için. Bu kurdun adı da BÖRTEÇİNE'dir.
Kurt bir yol gösterir edasıyla bir mağaraya girer bir çıkış noktasına doğru bir yere ulaşırlar. Mağaranın içine bir ışık süzülür ama hayvanların yüklerin geçeceği büyüklükte değildir bu. O yüzden o deliğin büyümesi gerekmektedir. Örs ile üzengi ile vura vura demirden dağ eritilerek ERGENEKON'dan çıkılmış olur. Ergenekon'dan çıktıktan sonraki yerin adı da ÖTÜKEN'dir.
Türk'ün Ergenekon'dan çıkışı da böyle olmuştur. Demirden dağların bile Türk karşısında eridiğinin göstergesidir. Türk olmanın nasıl bir şey olduğını Kurtun bazı kesimlerin inkar etse de bir Türk simgesi olduğunun göstergesidir. Onun bunu Hindunun, Yunanın mitolojisini didik didk edip mitoloji aşıkları needense iş Türk mitolojisine gelince burun kıvırıp peh demektedirler. O zavallı sözde aydın çağdaşlar duymayabilir ama Türk olmaktan gurur duymak gerektiğinin anmısatan bir destandır. Aslında anlattığım bu hikaye tüm destanların kısaca bir özetidir.Hepsini içerir.Hangi destanlar mı? (Asena, Ergenekon, Türeyiş, Oğuz Destanları)
Yazıyı Ziya Gökalp'ın bir şiiriyile bitiriyorum. Marşı da yanında hediye..:P
Ergenekon yurdun adı
Börteçine kurdun adı
Dört yüz sene durdun hadi
Çık ey yüz bin mızrağımız
Zaman ayırıp okuyanlara teşekkürler.

Günlerden birgün zamanının Çin Hükümdarı bir rüya görür.Rüyasında bir topluluğun hükümadarlığını yıktığını ve kendisini de kan revan içinde can çekişirken görür.Gördüğü rüyayı sabah kalkınca vezirlerine anlatır.İşte ben şöyle bir rüya gördüm bunun nedeni ne olabilir ki der.Vezirleri de bunu yapsa yapsa Türkler yapar hükümdarım der. Bu durumdan çekinen Çin hükümdarı emir vererek tüm Türk erkeklerinin çocuk yaşlı ayırt etmeksizin öldürülmesini ve kılıçtan geçirilmesini emreder. Kadınlara da ne yaparsanız yapın diyerek gönderir.
Bu emir üzerine Çinli askerler tarafından tüm Türk erkekleri kılıçtan geçirilir.Bebekler dahil. Ama bir tane erkek bebek kolları ve bacakları kesilip karıncalaın içine atarlar. Yavaş yavaş ölsün acı çeksin diyerekten. Zaten heryeri kan olan çırılçıplak çocuk karıncalar tarafına sarılır. Bunu gören Çin askerleri bu da zaten ölecektir diyerek çekilirler. Hükümdarlarına Tüm Türk erkeklerini öldürdüklerini kimsenin kalmadığın söylerler.
Ancak Çin hükümdarı hala aynı rüyayı görmeye devam etmektedir. Uyku haram olmuştur ona. Adamlarını tekrar çağrır ve sorar. Bütün Türk erkeklerini öldürdüğünüzde emin misiniz diye. Askerler evet efendim hepsini öldürdük ama sadece bir erkek bebeğin kollarını ve bacaklarını kesip gölün kenarında karıncaların içine attık. Zaten biz ordayken karıcalar yemeye başlamışlardı onu. Kemiği bile kalmaz diyerek cevap verirler. Hükümdar buna sinirlenerek ben size hepsini öldüreceksiniz demedim mi. Kafasını kesip getirin onu göreyim der.
Göl kenarına bebeği almaya gittklerinde bebeğin hala orda durduğunu ama kollarından ve bacaklarından akan kanın kesildiğini ve başında bir dişi kurt görürler bebeğin. Askerler atlarını kurt ve bebeğe doğru sürmeye başlar öldürmek için. Ama Kurt bebeği aldığı gibi dağlara kaçar bir mağaraya girer. Askerlerde bir daha dışarı çıkmasınlar hiç diye girişine taş örüp kapatırlar. Hükümdar orda sürekli asker beklemesini ve nöbet tutulmasını emreder ve tam 40 sene nöber tutarlar ama kurt dışarı çıkmamıştır.
Kurdun girdiği mağara büyük bir mağara olup döner bir mağaradır ve ucunda başka bir çıkışta vardır yuvarlak bir dağın tam ortasında yer alır. Kurdun askerlerden kurtardığı bebek OĞUZ Ata'dır. Kurtaran dişi kurta ise ASENA denir. Kurt ile Oğuz Ata çiftleşirler ve 12 tane çocuk meydana getirirler. 6 sı kız 6 sı erkek. Bunlar kendi aralarında çaprazlama bir şekilde evlendirilirler ve ordan da herbirinin 4 tane çocuğu olur. İşte bunlar bildiğimiz Türk boylarını oluştururlar...
Ergenekon yurdunda yaşamaya başlarlar. Belli bir süre sonra yağmur yağmaz olur.Kuraklı başlar ve su kaynakları çekilip depremler meyana gelir. Deprem sonucunda Ergenekon'da sıkışıp kalırlar eğer çıkamazlarsa telef olup gidecekler. O yüzden bir çıkış noktası ararlar. Sonra tepe de bir yerde bir kurt görürler. Oğuz Ata'yı bir kurdun kurtardığını bildiklerinden o kurdun peşine takılırlar kurtulmak için. Bu kurdun adı da BÖRTEÇİNE'dir.
Kurt bir yol gösterir edasıyla bir mağaraya girer bir çıkış noktasına doğru bir yere ulaşırlar. Mağaranın içine bir ışık süzülür ama hayvanların yüklerin geçeceği büyüklükte değildir bu. O yüzden o deliğin büyümesi gerekmektedir. Örs ile üzengi ile vura vura demirden dağ eritilerek ERGENEKON'dan çıkılmış olur. Ergenekon'dan çıktıktan sonraki yerin adı da ÖTÜKEN'dir.
Türk'ün Ergenekon'dan çıkışı da böyle olmuştur. Demirden dağların bile Türk karşısında eridiğinin göstergesidir. Türk olmanın nasıl bir şey olduğını Kurtun bazı kesimlerin inkar etse de bir Türk simgesi olduğunun göstergesidir. Onun bunu Hindunun, Yunanın mitolojisini didik didk edip mitoloji aşıkları needense iş Türk mitolojisine gelince burun kıvırıp peh demektedirler. O zavallı sözde aydın çağdaşlar duymayabilir ama Türk olmaktan gurur duymak gerektiğinin anmısatan bir destandır. Aslında anlattığım bu hikaye tüm destanların kısaca bir özetidir.Hepsini içerir.Hangi destanlar mı? (Asena, Ergenekon, Türeyiş, Oğuz Destanları)
Yazıyı Ziya Gökalp'ın bir şiiriyile bitiriyorum. Marşı da yanında hediye..:P
Ergenekon yurdun adı
Börteçine kurdun adı
Dört yüz sene durdun hadi
Çık ey yüz bin mızrağımız
Zaman ayırıp okuyanlara teşekkürler.
0 comments:
Yorum Gönder